11 Ekim 2017 Çarşamba

Zaman bir illüzyondur

Gerçek’in Titreşimleri - 74


Zaman” bir illüzyondur




...O halde bu realite sadece bir frekans menzili. Ona başka frekans menzilleri de karışıyor. Bazıları karışıyor, çok uzakta olan bazıları hiç karışamıyor bile. Biz ise kendi küçük dünyamızda yaşıyoruz, ama onu bu dünyadan farklı olan birçok başka dünyalarla iç içe geçiriyoruz.

0:17:
Bizim frekans menzilimiz – ki bunu kavramak çok önemli, bugün daha bir sürü bilgi var - çok küçük... Kara madde, kara enerji konularına girmiyorum, sadece görünen ve görünmeyen evren hakkında konuşuyorum, ama ana akım bilim de şöyle diyor; evrende var olan ne ise, yani bizim algıladığımız; belirli bir noktaya kadar elektromanyetik alan ve görünen ışık. Görünen ışık, bilinçli zihinin algılayabildiği dünyaya çekebildiğimiz tek frekans menzili.

0:53
Hepsi onun ötesinde. Ana akım bilimin evrende var olduğunu söylediği elektromanyetik spektrum yüzde 0.0005. Bazıları biraz daha fazla olduğunu söylüyor, ama çok değil.


1:08:
Bilinçli zihinimizle deneyimlediğimiz realiteye çekebildiğimiz tek frekans menzili görünen ışık, o da elektromanyetik alanın çok küçük bir parçası. Dolayısıyla, deneyimlemekte olduğumuz evrende bilinçli realitemize çekebildiğimiz şeyle bağlantılı olarak her kimse birisi; “İnsanlar tam anlamıyla kör!” demiş.

1:35:
İşte dünyamız bu! Bilinçli zihinimizle elektromanyetik spektrumun diğer seviyelerini algılayamıyoruz bile, ama teknoloji bunu yapabiliyor. O halde, bir; çok küçük, ama görünen bir evrenimiz var, bir de; sonsuz olup görünmeyen bir evrenimiz var. Dolayısıyla içinde yaşadığımızı düşündüğümüz dünya çok çok küçük, sonsuz küçüklükte bir frekans bandı.

2:12:
Bunu bilmiyorsak, inanılmaz güçlü bir manipülasyonun içerisindeyiz demektir, çünkü bu dünyayı manipüle eden güç bunu biliyor. Sürekli olarak odaklanmadan söz ediyorum ya, bu kontrol edilen çılgın toplum, bizden sadece o küçücük frekans bandına odaklanmamızı istiyor. Onun ötesindeki ilham ve anlayışa ulaşmamızı istemiyor. Bu kalp ve daha yüksek zihin, bu görünen ışığın aslında ne olduğunu daha iyi kavrar. Çünkü durum olduğunu düşündüğümüz/sandığımız gibi değil...

2:53:
Dolayısıyla, bu realiteye gelirsek, onun ötesindeki daha yüksek benlikle bağlantımız olur, ben buna “Bilinçlilik” diyorum, o zaman ihtiyacımız olan her şeyimiz olur. 5 duyumuz ve beden aklı, neler olduğuna dair bu frekans bandı ile doğrudan etkileşime girer ve o seviyeye ayarlanır.

3:19:
Eğer bilinç, yüksek benlik bu frekans bandı ile etkileşime girmek istrese, yapamaz, çünkü tamamen farklı bir frekans. Dış kabuk, üzerimize giydiğimiz beden etkileşime girmek istediğimiz o frekans bandının içinde. Böylece istediğimizi çekebiliyoruz ve elimizde durur.

3:38:
Dolayısıyla ihtiyacımız olan her şey var. Bizim “o” seviyemiz bilgiyi; haberler, politika ve her ne ise o olarak görür, oysa illüzyonun ötesindeki “asıl” seviyemiz ise önsezi ve sezgisel biliş ile hepsini süzer ve “Hepsi ne büyük bir saçmalık, öyle değil mi?” der. Ancak o süzgecimiz yoksa, o zaman “bu” kaybolur, zaten de öyle oluyor.

4:08:
Eğer ondan koparsak ve sadece bu varsa, kim olduğumuza, nerede olduğumuza ve dünyada neler olduğuna takılırsak, o zaman “ora”ya gidemeyiz, çünkü “ora”nın var olduğunu kabul etmiyoruz. Bizim realitmiz bu. Nereye gideceğiz? Bu yöne gideceğiz ve geri gelen ne olacak? Gazeteler, eğitim sistemi, politikacılar, bankalar v.s. İşte komplo bu. İnsanları 5 duyu algılamasına hapset, sonra 5 duyu seviyesini, dünyadaki varlık duygusuna proglamla, sonra da köleye dönüşsünler. Bütün lanet olası hikaye bu!

4:47:
Zaten o olduğu zaman tam büyülenmiş gibi oluyoruz; “Ben neredeyim? Neler oluyor?”...

5:01:
Sonsuz benliğinize açılın... Ve neler olduğunu görün.

5:03:
Zaman ve uzay/yer. Oh, mutlaka uzay ve zaman olmalı. Hayır, yok, hepsi illüzyon! Deşifre edilmiş bir illüzyon. Bu nedenle kalbe ancak illüzyonun dışından girebiliyorsunuz. Zaman uzay yok. Çünkü bunlar oluşturulmuş yapının parçaları!

5:19:
Şimdi bilgisayar oyunlarında yapıldığı gibi bir disk koyarsanız, hani bilgisayara bilgi yüklüyorsunuz ya, az sonra ekranda şifrelenmiş bilgi, arka arkaya sahneler çıkıyor. Bu “zaman” oluyor. Derinlik “uzay-mekan”dan geliyor, oysa hepsi sadece diskten deşifre edilen bilgi”!

5:43:
Ve bir kez zaman illüzyonuna yakalanırsak ve zaten yakalanmışız - aman Allah’ım zaten bütün toplum öyle - saat kaç, saat kaç, oh, hiç zamanım yok, oh... Oysa illüzyonun çok ötesindeki yüksek benliğe birşey olmuyor, çünkü uzay-zaman içerisinde yer almıyor. Zaman sadece bir “yapı”, diğeri ise yapının dışında kalıyor. Böylece, eğer yapının içindeyse, yani deneyim yaşamakta olan seviye, lineer zaman geçidine “uzay-zaman”a yakalanıyor, sonra da zamanın olmadığı seviyeden kopup gidiyor!

6:27:
Zaten de amaç bu, insanlar; “Zaman mutlaka var” diyorlar. Oysa zamanın olmasına gerek yok! Sadece şifrelenmiş olan zaman var. Yani, şuna bir bakar mısınız, bizim şu zamana! Yani, okyanusta görümeyen bir çizgi var. Bir tarafa giderseniz dün oluyor, diğer tarafa giderseniz yarın! Üstelik lanet olası çizgi düz bile değil! Ohh... Alo, Pasifik’teki Bin Ladin mi konuşuyor? Evet...Acaba “dün” de mi olmak isterdiniz, “yarın”da mı? Yani, bir de zaman gerçektir demiyorlar mı!...

7:09:
Dediğim gibi toplumun tamamı zamana dayalı yaşıyor. Hep zaman, zaman!... Zamanın kontrolü altındayız, zamanın kölesi olmuşuz, kölelik zamana bağlı! Oysa zaman diye birşey yok! “Oh, David dostum, mutlaka zaman diye birşey olmalı, çünkü geçmiş ve gelecek var!” derler... Hadi ya, sahi mi?...

7:23:
Hayır, herşeyin olduğu tek bir “şimdi” var! İnsan zihni bunu anlamakta zorlanıyor, çünkü illüzyona hapsolmuş durumda. Pekala, geçmişten söz ediyorsunuz, geçmişi düşünürken neredesiniz? Şimdideyim, pekala. Gelecekten söz ederken neredesiniz? Yine şimdideyim, EVET! Çünkü gelecek de geçmiş de şimdiden giden zihinsel yansımalar!...

8:00:
Zaman dediğimiz bu dizinleri biz kuruyoruz. Bu zaman değil, zamanın algılanması. Bu, DVD oynatıcısındaki bir sinema filmine benzer. DVD’yi oynatıcıya yerleştiriyorsunuz. Film başlıyor. 2,3, veya 4 sahne izledikten sonra o izlemiş olduğunuz sahneler “geçmiş”, izlemekte olduğunuz sahneler “şimdi”, izleyeceğiniz sahneler ise “gelecek” oluyor, oysa hikayenin tamamı diskin üzerinde ve sizin geçmiş ve geleceği algılamanız sadece lazerin o anda, diskin üzerindeki kısmı okuması ile belirleniyor. Yani gözlemliyorsunuz.

8:49:
Ünlü şair, yazar William Blake şöyle diyor:
Sonsuzluğu avucunun içinde, ebediyeti ise bir saatte tut...”

8:59:
Zaman diye birşey yok! Sadece zamanın algılanması var. Bu, illüzyonun en büyük yapılarından/kurgularından birisi.

9:05:
Ve çok ilginç, çünkü yine diyeceğim, bunu yıllardan beri anlatıyorum. College of London Üniversitesi bir çalışma yapmış ve ortaya “Akıcı Zaman” kavramı çıkmış. Buldukları şu: bazı sporcular, örneğin servis atmayı bekleyen bir tenis oyuncusu veya topu fırlatmak üzere bekleyen bir beyzbol oyuncusu veya fırlamaya hazır bir futbolcu, o sırada zamanı farklı şekilde algılarlar! Zamanı öyle bir şekilde algılarlar ki, çok yavaş geçer. Çünkü zaman bir illüzyon!

9:52:
Yıllar önce BBC’de çalışırken Wimbledon tenis turnuvasına gitmiştim. Oyunu izledim. Orada duruyorum, top ağın üzerinden geçiyor, ama ben hiç topu görmüyorum. Bulanık bir görüntü. Tenisçi topa vuruyor, bum. Bumm. Düşünüyorum; Onu göremiyorum ki! Ama top çizginin ötesine düşüyor! Başarılı sporcular öyle oluyor. Zamanı farklı şekilde algılıyorlar. Başarılı futbolcular için “Onun zamanı adeta farklı” deriz ya... Çünkü onlar zamanı farklı deşifre ederler. “Zaman” bir illüzyon!...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Paylaşım